Kemeraltı Öyküleri

Yaşanmışlıkların izlerini takip ederek, bir şehrin belleğinde gizlediklerini keşfetmek istiyorsanız, şu an doğru yerdesiniz! Her şehir içinde öyküler saklar, gerçek bir kâşif bir şehri gerçekten anlamak için o öyküleri gizlendikleri yerde bulmak gerektiğini bilir. Bu yazıda, bir kâşif ya da bugünün dünyasına geçmişin iziyle bakmak isteyen bir maceraperest, Kemeraltı öykülerini nerede bulabileceğine dair bir yol haritası bulabilir. İzmir’in kuruluş öyküsünden Saat Kulesi’nin saatini altı günde bir kuran Feti ustaya, Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın hikâyesinden İzmir'in fotografik hafızası Hamza Rüstem’e ve kente dokunmuş daha birçok kişinin ve yapıların ilgi çekici hikâyelerinin izinde, Kemeraltı’nın bize anlattıklarına kulak kabartmaya hazırsanız, başlayalım.

Bir Rüyanın Doğurduğu Şehir

Smyrna’yı ziyaret eden Büyük İskender, bugün Kadifekale olarak bildiğimiz, o zaman Pagos olarak anılan bölgede avlanmaya gittiğinde, bir şehrin doğuşuna neden olan rüyayı göreceğini bilemezdi. Belki de İzmir’i bir rüya gibi büyüleyici kılan tüm özellikleri onun gördüğü rüyanın içinde gizliydi. Büyük İskender, ulu bir çınarın gölgesinde düşler âleminde Nemesisler’in tam o noktaya bir kent kurmasını istemesi üzerine rüyasını yorumlatmak için Klaros’a (Apollon’a) elçiler gönderir. Ve Tanrı cevap verir: Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç kat, dört kat daha mutlu olacaklar. Mutluluk vaadi şehrin Bayraklı’dan yeni yerine taşınmasını kolaylaştırır. Bu sayede bir rüyadan içinde binlerce büyülü hikâyeye ev sahipliği yapan belki de İskender’in düşünden daha güzel bir şehir doğar.

Saat Kulesi

Şimdi zamanı Büyük İskender’in gölgesinde düşlere daldığı o ulu çınarın yakınındaki deredeki su kadar hızlı aktığını hayal edin. Tarih 1901 olduğunda, İzmir bugün için oldukça önemli bir simge olan Saat Kulesi’ne kavuşuyor. Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü anısına Mimar Raymond Charles Pere’nin oryantalist bir üslup ile inşa ettiği Saat Kulesi, Marsilya’dan getirtilen vişne ve yeşil renkli mermerleri ile sadece görsel bir tatmin sunmuyor aynı zamanda, şehrin tüm hikâyelerine şahitlik ediyor. Osmanlı Dönemi’nde yapının pencerelerine kabartma olarak yerleştirilen sultanın tuğrası, yerini Cumhuriyet Dönemi’nde ay yıldızlı kabartmalara bırakırken,  Saat Kulesi’nin dört tarafında yer alan üstleri birer kubbeyle örtülü baldaken şadırvanlar ona aynı zamanda önemli bir su yapısı olma özelliği kazandırıyor.

Saat Kulesi’nin üst bölümünde yer alan saatin Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından armağan edildiği söyleniyor. Peki, bu saatin tepesine nasıl ulaşıldığını hiç merak ettiniz mi? Zemin katta yer alan odada bulunan ve saate dek yükselen bir merdiven aracılığıyla saate çıkabiliyorsunuz. Bu merdivenleri üç kuşaktır kullanan tek bir aile oluşuysa Saat Kulesi’nin hikâyesini daha da güçlendiriyor. Feti Pamukoğlu, ailenin günümüzdeki temsilcisi olup kulenin saatini altı günde bir kuruyor. Feti Pamukoğlu’nun birbirinden ilginç antika saatlerin bulunduğu Beyler Sokağı’ndaki dükkânını ziyaret ederek Saat Kulesi’nin hikâyesini bir de ondan dinleyebilirsiniz.

Milli Kütüphane Caddesi

Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Kemeraltı’na girerken çantasını astığı çınarın altından geçip Milli Kütüphane Caddesi’ne girelim. Halikarnas Balıkçısı’na dair bu detayı, sevgi ve özlem ile andığımız Sancar Maruflu aktarıyor: “Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir geliyor, ondan sonra Hükümet Konağı’nın oradaki ağaca (çınar ağacına) filesini asıyor, gidiyor Kemeraltı’na. Herkese ‘merhaba’ diye diye en son Veysel Çıkmazı’na geliyor. Herhangi bir lokantayı seçiyor o gün, nereye oturacaksa. Belli bir saat orda kalıyor, demleniyor. Eşiyle ahbabıyla sohbet ediyor. Ondan sonra çıkıyor oradan (çınar ağacından), alıyor filesini, tramvaya biniyor, evine gidiyor. Şu güvene bakın…”

Eski Ankara Palas Oteli’ni geçip köşeden dönerken İzmirlilerin hafızasında yer etmiş Ali Galip şekerlemelerinin ve pastanesinin damaklarda bıraktığı lezzeti de anmamak olmaz. Çok uzaklaşmadan, Kemeraltı Çarşısı'nın Hükümet Konağı girişinde aynı noktada çakmaklara ilk yıllarda benzin, sonraki yıllarda gaz doldurarak yaşamını sürdüren Benzinci Kör Hafız’ın heykeli ile bir öyküye daha tanıklık edebilirsiniz. 

Caddede ilerlediğimizde karşımıza bir zamanların milli sineması, günümüzün İzmir Devlet Opera ve Balesi Elhamra Sahnesi çıkıyor. İzmir Milli Kütüphane Cemiyeti tarafından yaptırılan ve 1926 yılında işletilmeye başlanan Elhamra Sineması, dönemin en büyük ve konforlu sineması olarak biliniyor. Filmlere, tiyatro oyunlarına, konserlere ev sahipliği yapan Elhamra’da Mustafa Kemal Atatürk, bir kez müsamere ve üç kez de film izlemiş. Elhamra’nın bir diğer önemli tanıklığı ise Atatürk’e İzmir’de yapılmak istenen suikast nedeniyle tutuklanan sanıkların İstiklâl Mahkemesi tarafından burada yargılanmasıdır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edilen yapıların en güzel örneklerinden olan Milli Kütüphane’nin yanından geçtikten sonra karşımıza çıkan otoparkın bulunduğu yerde, 1959 yılında yıktırılana kadar İzmir Hapishanesi bulunmuş. Bu alan şimdi farklı olsa da lise yıllarında kız arkadaşına yazdığı Nazım Hikmet şiiri yüzünden öğretmeni tarafından yakalanan Attila İlhan, burada iki ay boyunca tutuklu kalmasıyla ilginç bir öyküye sahip.

Beyler Sokağı

Kemeraltı’nda şehrin önde gelen ailelerinin yaşadığı üç sokağa Beyler adı verilerek, sokaklar birinci, ikinci ve üçüncü olarak birbirinden ayrılmış. 20. yüzyılda kentte Türklerin sahibi olduğu gazeteler, yayınevleri ve matbaalar Beyler Sokağı’na konumlandırılarak, Milli Kütüphane de ilk olarak, İkinci Beyler’deki Ahmet Ağa Konağı’na açılmış. Bugün ise konak, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek, Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü olarak hizmet veriyor.

Beyler’i özel kılan bir diğer unsur ise Devlet Hastanesi’ne yakın olması nedeniyle zamanında doktor muayenehaneleri, dişçiler ve ecza depolarına ev sahipliği yapmasıydı. Süleyman Ferit Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun en genç eczacısı olarak Gureba-i Müslimin Hastanesi’nde başladığı mesleğine, 1907 yılında hastanenin baş eczacısı olarak devam etti. Meşhur Şifa Eczanesi’ni 1911 yılında satın alarak, burada kendi üretimi olan ilaç, parfüm ve kolonyaların satışını gerçekleştirdi. Birinci Beyler Sokağı’nda Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın imalathanesi bulunduğu için Altın Damlası Kolonyası başta olmak üzere, Unutma Beni, Leylak, Yaz Yağmuru gibi ünü tüm ülkeye yayılan kolonyaların üretildiği yer oldu.

Beyler Sokağı’na gelmişken elbette ki Türkiye'nin ilk kadın ortodondisti Ayşe Mayda’yı da anmak gerekir. 1916 yılında İzmir'de doğan Ayşe Mayda, 1945 yılında İkinci Beyler Sokağı'ndaki ilk muayenehanesini açmış.  Mayda, yalnızca kendi döneminin değil, bugünün kadınlarının da örnek alması gereken bir Cumhuriyet kadını olarak, unutulmaz bir öyküyü ardında bırakarak 2021’de aramızdan ayrıldı.

Beyler Sokağı içerisinde daha nice öykü barındırıyor. Şehrin entelektüel kesiminin müdavimi olduğu lokanta, meyhane ve sinemalara ev sahipliği yapmasıyla Kemeraltı belleğine çıkacağınız yolculuğun önemli duraklarından biri olmaya devam ediyor.

Hamza Rüstem Pasajı

Hamza Rüstem Pasajı’na doğru ilerlerken, kıraathaneleri, lokantaları ile kentlinin, sanatçıların, entelektüellerin buluşma mekânları olan Anafartalar Caddesi boyunca başta han olarak inşa edilen, 20. yüzyıl başlarında ise otele dönüştürülen Kemeraltı’nın hafızalara kazınmış yapılarının yanından geçiyoruz; Evliyazade, Ragıp Paşa, Şükran, Meserret, Gaffarzade…

Kemeraltı’nın en eski pasajlarından biri olan Hamza Rüstem Pasajı’nın, ilk olarak Emirler adıyla 19. yüzyılın ortalarında han olarak inşa edildiği tahmin ediliyor. Han, 1922’de iki katlı ve betonarme bir pasaja dönüştürülüyor. Pasajda gömlekçiler, kentte yeni yeni kullanılmaya başlanan radyolar için tamirciler, Hamza Rüstem’e ait fotoğrafhane, fotoğraf malzemelerinin ticaretinin yapıldığı dükkânlar ile birkaç matbaa yer alıyor.

Emirler Çarşısı’na sonradan adını veren Hamza Rüstem, İzmir’de stüdyo açtığı bilinen ilk Müslüman Türk fotoğrafçısı olarak bu bölgedeki öykülerin önemli kahramanlarından biri. Bugün de varlığını sürdüren fotoğrafhanesini bu pasajda 1925 yılında açmış. Fotoğraf çekimlerine 90’lı yaşlarında bile devam eden Hamza Rüstem’in fotoğrafları, yalnızca İzmir’in görsel tarihi içerisinde değil, aynı zamanda Türk fotoğraf tarihi içerisinde de önemli bir yer teşkil ediyor.

Abacıoğlu Hanı

Abacıoğlu Hanı, 18. yüzyılda oldukça artan liman ticaretinin etkisiyle bölgede ardı ardına inşa edilen hanlardan biri. Han, 18. yüzyıl başlarında Abacızâde Hacı Mustafa Ağa tarafından konaklama, ticaret ve depolama amacıyla yaptırılmış. O zamanlarda Musevi mahalleleriyle iç içe ve Rum kilisesinin mahzenine de komşuymuş. İnşa edildiği zamanlarda dokuz odalı ve yedi alt mahzeni olan Abacıoğlu Hanı, 2007 yılında tamamlanan restorasyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Tarihe Saygı Yerel Koruma ile Philippe Rotthier Avrupa Mimarlık Yarışması ödüllerini aldı. Ağaçlı ferah avlusunda yer alan keyifli yeme-içme mekânlarında tarihi hanın tadını çıkarabilir, ayrıca handa 1920’li yıllardan beri nesilden nesile ticaret yapmayı sürdüren Rafael Palombo ile saatçi Edip ve Metin Şen kardeşleri ziyaret edebilirsiniz.

Antikacılar Çarşısı

Antika sever ve koleksiyonerlerin Kemeraltı’ndaki uğrak noktası olan Antikacılar Çarşısı, tarihi bedesten yapısı ile ilk bakışta büyüleyen bir yapıya sahip. Buradaki sahaflarda yazıldığı dönemin kokusunu taşıyan kitaplar; antika dükkânlarındaysa bir zamanlar ülkemizde altın çağını yaşamış, birçok hikâyenin objesi olmuş eser ve ürünler bulunuyor. Antikacılar Çarşısı’nda belirli günlerde gerçekleştirilen antika mezadında da oldukça ilgi çekici hikâyelere tanık olabilirsiniz.

Mirkelamoğlu Hanı

18. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen Mirkelamoğlu Hanı, günümüze dek korunabilmiş nadir hanlardan biri. Hanın avlusuna girdiğinizde, bir fotoğraf sanatçısı olan Birol Üzmez’in işlettiği 45’lik plak evinden gelen melodileri dinleyebilir, tarihi kent merkezinin önemli bir ögesi olan kortejoları belgelediği fotoğraf projesini kendisinden dinleyebilirsiniz. 

Kızlarağası Hanı

1744 yılında Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılan Kızlarağası Hanı, o dönemde limanın ağzına inşa edildiğinden iskele olarak da kullanılır. Avlusunda kervanların yüklerini boşalttığı, yoldan gelenlerin üst katındaki odalarında konakladığı han, İzmir’in ticari hayatındaki önemini 19. yüzyılın son çeyreğine kadar korur. İzmir’in ekonomik hayatında son derece önemli olan han, iç limanın dolmaya başlamasıyla ise arka planda kalmaya başlar.

Tarihi han, 1988-92 yılları arasında restore edilmiş, günümüzde başta antikacılar olmak üzere deri, takı ve hediyelik eşya satışı yapılan 200 küçük dükkâna ev sahipliği yapıyor. Hanın üst katında yer alan atölyesinde, özellikle İzmir üzerine hayranlık uyandıran eserler üreten minyatür sanatçısı Arya Kamalı da dâhil olmak üzere pek çok zanaatkâr ve koleksiyoner ile tanışabilir, eserlerini inceleyebilirsiniz.

Kemeraltı Öyküleri Rotasını harita üzerinde görmek için tıklayınız.

Kemeraltı öykülerini yerinde görerek hissetmek ve daha fazlasını alanında uzman bir rehberden dinlemek istiyorsanız, tura katılım sağlamak için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin web sitesini ziyaret edebilir ya da buraya tıklayabilirsiniz.

Kullanıcı Yorumları

Hiç yorum yapılmamış, yorum yapmak ister misiniz?

Yorum yapmak için tıklayınız...